24 Aralık 2013 Salı
27 Ekim 2013 Pazar
Güçlü Kişilik Bilgi Ve Bilinçle Ortaya Çıkar..
Bilgili, adaletli,onurlu,ilkeli, erdemli olmak insanı insan yapan en büyük değerdir..
Bilginin sofrasından yararlanmamak kolaycılıktır.
Beynini çürümeye terk etmektir.
Bilgi, olayların geniş bakış açısıyla değerlendirilmesine ve çözümler üretilmesine olanak sağlar.
Bilgi sahibi olmak, kişiliğinizi,hayatınızı şekillendirmektir.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ise aptalların işidir.
Okuyun, anlayın,anlatın.Toplum cahillerden çok fazla zarar görmekte.
26 Ekim 2013 Cumartesi
Believe in magic,believe in yourself.....❤
“Miracles happen everyday, change your perception of what a miracle is and you'll see them all around you.”❤
18 Ekim 2013 Cuma
24 Eylül 2013 Salı
20 Ağustos 2013 Salı
17 Ağustos 2013 Cumartesi
14 Ağustos 2013 Çarşamba
11 Ağustos 2013 Pazar
Ben bir kelebeğim-Cem Adrian
Ben bir kelebeğim
Yarın ölecegim
Kanatlarım emanettir
Çiril çiplak gömülecegim
İçimdeki sesler dışımda ki dünya
Ve gökyüzünde ben hep tek basima
Kalbimdeki izler yüzümde cizikler
ve gökyüzünde ben hep tek basima
Uçarim ben içimdeki aşkla
Siyah beyaz renksiz pullarimla
Beni sevmeye kanatlarimdan başla
Ama konamam beyaz avuçlarına..
Ben bir kelebegim
Yarın ölecegim
Kanatlarım emanettir
Çırıl çıplak gömülecegim
Sessizlik en güçlü sesim
Rüzgar benim nefesimdir
Yalnızlık zırhım
Özgürlüğüm miferimdir
Her yol karanlık ama
Aşk benim güneşimdir
Ben bir kelebegim
Yarin ölecegim
Kanatlarim emanettir
Çırıl çıplak gömülecegim
http://youtu.be/CWzM_EoxVfc
http://youtu.be/CWzM_EoxVfc
SUSSS....!!!
Sustum! Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor...
Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor...
Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin...
içimdeki volkanları boğarak sustum!
açmadım kimselere yüreğimi
hançeri sadece kendime sapladım
sapladım ve sustum!
hüznü yüzümde,
acıları gözlerimde topladım sustum!..
Sustum!
sustu dudağımdaki şarkı,
gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız!
Saçı ağarmış hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandığında gözlerim
gökte şimşek olup çakıyorum
kimse görmüyor...
Sustum!
tuz basıp yaralarıma!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara her gece
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi
kimse bilmiyor...
Sustum!
tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
atıyorum uçurumlardan
kimse görmüyor
Ne zaman
dudaklarından öpmeye kalksam hayatı
saçlarını koklasam rüzgarların
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
kimse silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor
Sustum!
sustu benimle sarı sabır,
sustu hasret, sustu zaman
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor
Sustum!
İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi
sustum
sustu dudağımdaki şiir
gözlerimdeki nehir
gönlümdeki yara
bulutlar haykırdı isyanımı
şimşekler haykırdı
sadece ben duydum
sadece ben
Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat
ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acılarım konuşuyor yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor
sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,
sustu hayat, sustu zaman
acılar konuşuyor yalnız
acılarım konuşuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...
NURI CAN
14 Temmuz 2013 Pazar
31 Mart 2013 Pazar
18 Şubat 2013 Pazartesi
MUTLULUĞUN RESMİNİ HİÇBİR ZAMAN YAPAMADI
Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren
melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne
mavi yosunlu akvaryumda yüzen kırmızı balığın
ne de
al çeperli elmanın
1961 yaz ortasındaki küba'nın resmini yapabilir misin?
çok şükür, çok şükür
bugünleri de gördüm
ölsem gam yemem gayrinin
resmini yapabilir misin üstad?
Nazım H. RAN
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna'nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya...
Abidin DİNO
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren
melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne
mavi yosunlu akvaryumda yüzen kırmızı balığın
ne de
al çeperli elmanın
1961 yaz ortasındaki küba'nın resmini yapabilir misin?
çok şükür, çok şükür
bugünleri de gördüm
ölsem gam yemem gayrinin
resmini yapabilir misin üstad?
Nazım H. RAN
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna'nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya...
Abidin DİNO
26 Ocak 2013 Cumartesi
"Ne garip.. Yüzüne gülecek kadar dost sandığın kişiler, aslında arkandan konuşacak kadar yüzsüzler".
"Sahte dostluklarda,elin dizginde yürümelisin" diyor Montaigne.
Bu zamana kadar dostluklarımda,elim dizgine hiç gitmemişti.
İnsanlar yaşarken sadece zamanı geçirmek ve eğlenmek adına mı yaşarlar?
Paylaşmanın tek taraflı adaletsizliğinde,dost bildiklerime neden hep ısrarla veren ben olmuşum?
Hayat insana her dakika yeni bir şeyler öğretiyor ve her dakika bir
şeyleri hızla alıp götürüyor.Dost sandıklarımın şerefinedir bu yazı.
21 Ocak 2013 Pazartesi
Hişt Hişt baksana..!!!
Hişt Hişt baksana..!!!!
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin,
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Penceri aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin,
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin,
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin,
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Kızarmış ekmek kokusunu çek içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine..
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile,
Sonra
koş git işine, dünden, önceki günden, hatta daha da ekiden yarım ne
kadar işin varsa hepsini tamamla, ohhh şöyle bir hafifle,
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de,
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık,
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa,
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak,
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al,
Sonra,
şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni
ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını
tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara,
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire,
Sizden ala misafir mi var bu dünyada,
Ailecek
kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil,
şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik
bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun,
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun..
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama illaki sağlık olsun..
A. Dilek Orhan
Dostluğu klavyelerde aramak..
Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
içinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Müşfik Kenter
Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
içinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Müşfik Kenter
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)